Dünyanın mekansal anlamda giderek daraldığı ve iletişim alanında da giderek geliştiği bir
çağın içinde yaşamaktayız. Bu anlamda gerek bireysel anlamda insanlar için, gerekse
toplumlar arasındaki iletişim anlamında en önemli kavram 'erişebilirlik' kavramıdır. Bu
kavramın yaşanmasını sağlayan bir çok erişim kanalı bulunmaktadır. Bu kanalların önemli bir
payını ise fiziksel 'ulaşım sistemleri' oluşturmaktadır. Kentlerin mekansal anlamda evrimi de
bu kanallar sayesinde gerçekleşmektedir.
Ancak; İstanbul Boğazı'nın köprülerle birlikte geçirdiği yarım asırlık tarih boyunca, 'çevresel
sürdürülebilirliğin', toplumun sosyal ve adil yaşam düzenindeki dengenin, 'kent
makroformu'nun ve fiziksel gelişimini belirleyen sağlıklı planları uygulamanın ve en çok da
yakalar arasındaki erişim ve ulaşım sorunlarının yalnızca karayoluna bağımlı köprü ve
tüneller yaparak çözülemeyeceği gerçeği gün yüzüne çıkmaktadır.
İstanbul 'Metropoliten Alan'ında yapılacak her türlü ulaşım yatırımı, öncelikle toplu ulaşıma
dayalı, yeni ulaşım talepleri yaratmayan, aksine var olan ulaşım taleplerini yöneten ve kamu
yararını gözetecek nitelikte 'sosyo-teknolojik' projelerle desteklenmelidir.
Bu çerçeveden bakıldığında, hazırlamış olduğumuz bu tez; İstanbul'un iki yakası arasındaki
ulaşım sorununun raylı sistemler üzerinden, yeni bir köprü yapılmadan sağlanmasını; kentsel
planlama anlamında yakalar arasındaki istihdam-nüfus dengesini gözetecek politikaların
ulaşım ayağıyla birlikte uygulanmasını gerekli olduğunu göstermektedir. Bununla beraber,
boğaz geçişlerinde; Marmaray Projesinin ve Avrasya Tüp Tünel Projesinin de yakalar arası
ulaşımda kalıcı ve etkin bir çözüm üretemeyeceği anlaşılmaktadır. Sorun, ekonomik getirişi
nedeniyle kamu yararı geri plana itilen petrole dayalı ve karayolu öncelikli ulaşım politikaları
ile çevresel ve kentsel gelişimin birbirini dengelediği 'sürdürülebilir bir ulaşım' sistemi
arasındaki tercih meselesidir.
We live in a period in which the globe gradually shrinks spatially and develops
communicationally. In this respect the most important concept for people individually and in
the sense of communication between communities is "accessibility". There are many
channels which make this concept practicable. An important part of these channels is
constituted of "transportation systems". Spatial evolution of cities happens thanks to these
channels.
Nevertheless, during the last half century of Bosphorus with the bridges, it has been obvious
that "environmental sustainability", balance of social and just life order of the society,
"urban macroform", application of healthy plans determining its physical development and
more importantly the fact that inter-side accessibility and transportation problems can not be
solved by building highway bridges and tunnels.
Any kind of transportation investment in the "Metropolitan Area" of Istanbul must be
supported by "socio-technological" projects which are based on public transaportation, would
not create new transportation demands but manage existing ones and take public interest into
consideration.
From this point of view, this dissertation shows that interside transportation problem of
Istanbul must be solved with railway systems without building a new bridge, urban planning
policies which would protect employment-population balance between two sides must be
implemented considering transportation aspect. Furthermore it is clear that Marmaray project
and Eurasia Tube Tunnel Project can not produce a permanent and effective solution for
inteside transportation. The main question is a matter of choices between oil-based highway
transportation policies which ignore public interest because of economic concerns and " a
sustainable transportation" system where environmental and urban developments
counterbalance.